Pandemiden önce bizim için son çıkış olan 2019 yazını değerlendirerek Ağustos ayında Amsterdam’la başlayan bir rota oluşturduk. Son durağımız İsviçre Interlaken göller bölgesi oldu. Üzerinden 4 sene geçmesine rağmen bu yazıyı yazmak istedik çünkü hafızalarımızdan silinmesi mümkün olmayan muhteşem bir rota oldu bizim için.
Amsterdam Havaalanı’nda kiraladığımız araç ile Fransa-İsviçre sınırından giriş yaptık ve Fribourg’ta Ibis hotelde bir gece konakladık. Interlaken’a doğru sabah erkenden yola çıktık. Otelde kahvaltı yapamadığımız için Sakarya’dan yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerle karnımızı doyurup yola devam ettik.
90km sonra vardığımızda iki şahane göl arasına kurulmuş küçük bir İsviçre kasabasıyla karşılaştık. Interlaken birazdan da bahsedeceğimiz; kelimelerin kifayetsiz kaldığı doğal güzelliklere kapılarını açan bir kasaba. Konaklayıp, yemeğinizi yiyip, market alışverişinizi yapıp, gün içerisinde de çevre kasaba ve köyleri gezebileceğiniz bir konumda.
Çikolatası inanılmaz lezzetli. Yolunuz düşerse dönüşte Läderach’den üzümlü sütlü çikolata almayı ihmal etmeyin. Zira İsviçre çakısından sonra sevdiklerinize en güzel hediye bu olur diye düşünüyoruz.
Interlaken’ın en tepe noktasına çıkmak için (Burada en yapılması gereken şey) Harder-Kulm Füniküler İstasyonu’ndan biletlerimizi aldık. Ve çok eğimli bir hat üzerinden 8 dakika içerisinde 1321m yüksekliğe ulaştık.
Doğuda Thun Gölü batıda Brienz Gölü, karşıda ise yükselen Alplerle harika bir manzara bizi karşıladı.
Bu alanda yürüyüş yapabileceğiniz zorluk dereceleri değişkenlik gösteren onlarca rota mevcut. Biz kısıtlı zamanımız olduğu için tercih etmedik.
Füniküler biletinizi gün batımı saatine almanız ve Eiger & Mönch & Jungfrau üçlüsünü gün batımında izlemeniz öneriliyor. Biz üzeri bulutlarla kaplı olduğu için bu üçlüyü net göremedik o yüzden çekilmiş bir fotoğrafını sizinle paylaşıyoruz.
Harder Kulm sonrası ilk durağımız Lauterbrunnen oldu. Burası insanın ömrünü uzatacak cennet köşelerden bir tanesi. Bembeyaz keçiler, zil takılı milka inekler, zarif detaylarla özenle yapılmış evler Lauterbrunnen’in simgesi haline gelmiş Staubbach Şelalesi ve dahası..
Uçurumlar ve üzerinden akan sayısız şelalelerle çevrilmiş bu kasabada, evlerin tamamı ahşap. Sokaklar tertemiz, bayırlarda bahçelerde yabani bir ot bile olmaması sizce de çok abartı değil mi?
Aracımızı merkezdeki otoparka bırakıp Lauterbrunnen sokaklarında kısa bir keşif yürüyüşü yaptıktan sonra tren istasyonuna geldik.
Buradan birçok köye tren ve teleferikle ulaşım sağlanabiliyor. Biz tercihimizi tepedeki Wengen köyünden yana kullandık. Yaptığımız en güzel tren yolculuğuydu. Heidi’nin bu huzur dolu köyde yaşadığına yemin edebiliriz.
Köye indiğimizde hava 10 derece birden soğudu. İlk etapta biraz ısınmak ve bir şeyler yemek için Café Restaurant Waldschluecht adında, tatlı pöti kareli masa örtüleri olan küçük bir restauranta girdik. Telefonlarımızı şarj ettik, internetinden faydalandık ve çorba içerek içimizi de ısıtıp kaldığımız yerden devam ettik.
Çok aç olduğumuzdan mıdır bilmem ama içtiğimiz en güzel domates çorbası bu olabilir.
Meydandan uzak huzur veren sessizliğin hakim olduğu tepelere doğru gezindik.
Dinlenmek için kilise bankına oturup uçurumun aşağısındaki Lauterbrunnen ve karşı tepelerde görünen köy manzaralarını izledik. Burada yaşayan insanların, doğaya dolayısıyla kendilerine olan saygılarının resmedildiği bir yer olarak aklımıza kazındı şirin Wengen köyü.
Tekrardan trenle Lauterbrunnen’e geri dönüp Brienz’e doğru yola çıktık.
Brienz’de yapabileceğiniz en güzel şey yürüyüş ve yeşilin verdiği mutluluğun tadını çıkarmak. Fotoğraf ve videolarla anlatmaya çalışsak da gördüğümüzü yansıtmamızın çok da imkanı olmadığını anladık.
Brienz’den sonra günü meşhur peynir fondü ile kapatmadan olmaz dedik.
Öncesinde rezervasyon yaptırmamız gerektiğini bilmeden, Interlaken kanalı boyunca fondü yapıp boş masası olan restaurant aradık. Fondü yapan ve bizi kabul eden Steinbock Restaurant oldu, loş ortamı, fonda sakin müziği ile içeride çok keyifli bir ortam yaratılmıştı. Fondü içinde şarap olup olmadığını sormadığımızdan tadındaki garipliği ona yorduk ve bu karışıma çok da bayılmadık.
Kars kaşarını eritip tereyağında kavrulmuş çıtır ekmeklerle evimizde damak tadımıza daha uygun hale getirebiliriz diye düşündük. (Anıları tazelerken karnımız acıkıyor ve deneme girişiminde bulunuyoruz 😊)
Bu arada Steinbock Restaurant el değiştirip Lo Stambecco adıyla İtalyan restaurantı olmuş ve sonra da kalıcı olarak kapanmış 🤷
Bizim farklı bir deneyimimiz olmadı fondü için ama Google aramalarında Interlaken’da fondü yapan en iyi 4 restaurantı da sizlerle paylaşmak istedik: Fondue Villa & Garden, Restaurant Café Gleis 3, Laterne, Taverne
Interlaken’da 2019’dan beri birçok şeyin değiştiğini de yazarken farketmiş olduk. Kaldığımız otel kapanmış ismini de unuttuğumuz için paylaşamıyoruz. Zira paylaşsak da olumsuz yanları ağır bastığı için öneremezdik. Interlaken merkezde olmayan orman yolunda konumu güzel fakat kendisi bizi pek memnun etmeyen bir otel oldu. Otele adımımızı attığımız anda Hindistan’a özgü ağır bir baharat kokusuyla karşılaşmamız modumuzu oldukça düşürdü. Ortak kullanım alanlarını (banyo, wc, restaurant gibi) kullanmamaya çalışarak iki gün oteli sadece uyumak için kullandık.
Ertesi gün gezimize Blausee Gölü, Furka Pass & Beldevere Hotel ve Grindelwald ile devam ettik.
Blausee Gölü’ne girişler ücretli ve aracınızı otoparkına parkettikten sonra kısa bir yürüyüş ile göle varıyorsunuz.
Gölün; mavi ve yeşilin her tonunu barındıran rengi, metrelerce derinlikte bulunan ağaç köklerini bile görebileceğiniz çok berrak bir suyu var. Işığın düşme açısına göre renginin değiştiğine şahit olabiliyorsunuz. Doğası insanda hayranlık uyandırıyor.
İçerisindeki kadın heykelciği de dikkat çeken bir başka hoş detay.
Interlaken çevresinde gezdiğimiz yerlere nazaran insan kalabalığının daha yoğun olduğu bir yerdi Blausee. Hemen göl kenarında manzara eşliğinde tatlınızı veya sandviçinizi yiyip içeceğinizi yudumlayabileceğiniz bir cafe bulunuyor. Parkın içerisinde hotel ve restaurant da mevcut.
Göl üzerinde kısa bir tekne turu da yapabiliyorsunuz. Biz etrafında yürüyüş yaparak bu büyüleyici manzaranın fotoğraflarını çekip yolumuza devam ettik.
Sıradaki durak 2500 rakımlı Hotel Belvedere. Sürüş rotası ile kalbimizi çalan Furka Geçiti üzerinde bulunan hotel.
Aynı zamanda 1964 yapımı James Bond filmi Goldfinger’ın da burada çekildiği biliyorduk.
Bu geçit küresel ısınmadan dolayı hızla eriyen Rhone Buzulu’na da ev sahipliği yapıyor.
Buzul hızla erimeye başlayıp eski güzelliğini kaybedince gelen turist sayısı çok azalmış bu da otelin bir daha açılmamak üzere kapanmasına sebep olmuş. Hotele geldiğimizde karşısındaki hediyelik eşya mağazasının önüne aracımızı parkettik. Rhone Buzulu mağazanın hemen arkasında bulunuyor. İçeriden biletinizi alıp buzul üzerinde kısa bir yürüyüşle keşif yapabilirsiniz.
Park alanı, sürüş rotasının keyfini üstü açık arabalarla çıkarmak isteyen insanlarla daha da kalabalıklaşınca bize de onları fotoğraflamak düştü 😊
Furka pass sonrası son durağımız kayak merkezi olan ve bir çok aktiviteyi (Kanyon yürüyüşü, tırmanış, rafting, dağ kızağı, teleferik, trenle zirveye yolculuk vb) gerçekleştirebileceğiniz Grindelwald kasabası oldu. Bizi yine rengarenk panjurları olan, camlardan sarkan çiçekleriyle bakımlı ahşap evler karşılıyor.
Neler yapabileceğimize bakıp bize en uygununun teleferik olduğuna karar verdik.
Perdeli teleferiğimizin içi yine papatyalarla donatılmış, arka planda da hoş bir müzik bize eşlik etti, aksi düşünülebilir miydi?
Çıktığımız yerde raylı dağ kızağı yapabileceğiniz bir istasyon bulunuyordu. Yeterince güvenemediğimizden yapamadık ama sonrasında pişmanlık duyduk. Yolunuz düşerse bu macerayı kaçırmayın zira kayaktan dönenler çok mutlu görünüyorlardı 😊
Yemek işini nasıl hallettiğimizden bahsedecek olursak eğer; halledemedik. Çünkü bütçemiz böylesine pahalı bir ülkede yemeği her gün dışarıda yememize yetecek kadar çok değildi 😊. Kahvaltıları otelde tıka basa yaparak Interlaken merkezde uygun fiyatlı olduğunu düşündüğümüz Coop marketten, kruvasan, yoğurt, peynir, ekmek, süt gibi doyurucu yiyecekler aldık ve gün içinde açlığımızı bu şekilde bastırdık.
Teleferik sonrası Grindelwald tepelerinde Heidi ile Peter’i görürüz diye biraz daha yürüdük ama mağazalarda magnetleri kartpostalları ve giydikleri kostümler haricinde bir iz bulamadık kendilerinden..
Gezimiz süresince her adımda, insan eliyle doğa nasıl daha da güzelleştirilebilir buna şahit olduk.
2019’da gerçekleştirdiğimiz iki günlük Interlaken gezimizi; hayranlık uyandıran bu sıra dışı güzellikleri sizinle paylaştık. Siz de gezi planınıza bu bölgeyi eklerseniz (ki rotanızda İsviçre varsa mutlaka eklemelisiniz) ve sorularınız olursa seve seve cevaplarız. Yorum yaparak veya Instagram hesaplarımız üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Okurken çok keyif aldım ve kendimi orada hissettim. Ayrıca bu bölge hakkında bir çok bilgi öğrenmiş oldum. Yazılarınızın devamını bekliyorum.
Çok teşekkür ederiz Didem Hanım 🙂
Çok tatlı, akıcı bir yazı olmuş, kaleminize sağlık. Umarım günün birinde bizim de yolumuz bu harika doğaya düşer. Merakla sonraki rotalarınızı bekliyorum.
Çok teşekkür ederiz Esra Hanımcım 🙂